Faruk Özgör – Üroloji Uzmanı
Haseki Eğitim Araştırma HastanesiDoç.Dr. Faruk Özgör, İstanbul, Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinde çalışan üroloji doktorudur.
Üroloji Uzmanı
Böbrek taşları, idrarda kanın potansiyel bir nedenidir (hematüri olarak da bilinir). Taşlar büyüdükçe, sonunda ya böbreği ya da üreteri (böbreği mesaneye bağlayan kanalı) tahriş edecek ve lokal hücrelerde ve kılcal damarlarda hasara neden olacak. Böbrek taşları, aynı zamanda hematüriye neden oluyorlarsa genellikle bir dereceye kadar ağrı ile ilişkilendirilir ve bu ağrı, taşın konumuna bağlı olarak yanlardan kasıklara kadar her yerde yaşanabilir.
Böbrek taşları oldukça yaygındır. Çoğu zaman, yeterli sıvı içmemesinden kaynaklanır. Bu muhtemelen üroloğunuzun size kahveyi azaltmanızı söylemesinin nedenidir. Çünkü kahve, soda ve benzeri içecekler dehidrasyona gerçekten katkıda bulunabilecek idrar söktürücü maddelerdir. Böbrek taşı oluşumunu engellemek için günde 3 litre su içmeyi öneriyoruz.
Tedavinizin gecikmemesi adına en yakın zamanda bir üroloğa başvurmanızı öneririm. Böbrek taşları çok ağrılı olabilir ve geçmesi biraz zaman alabilir. Doktorunuzun taşın kendi başına geçip geçemeyeceğini veya operasyon gerektirip gerektirmediğini söylemesi için bir dizi tetkik yapması gerekmektedir. Böbrek taşının veya taşlarının mevcut konumu, ve güncel kan değerleriniz yapılacak olan böbrek taşı tedavisini belirleyecektir. Böbrekte şişmeye yol açan, böbrek fonksiyonun kandaki belirteci olan kreatinin değerini yükselten ve ateşli idrar yolu enfeksiyonuna yol açan böbrek taşlarına acil olarak müdahale etmek gerekmektedir.
Böbrek taşı tedavilerinden sonra, böbrek ve mesane arasına stentler çoğu zaman bir şikayete yol açmasada özellikle genç erkeklerde yanma, idrarın pembe gelmesi gibi şikayetlere yol açabilmektedir. Ayrıca, idrara daha sık çıktığınız ve hafif bir mesane enfeksiyonunuz varmış gibi hissettiğinizi fark edebilirsiniz. Bu belirtiler antibiyotiklerle geçmeyecek, ancak stent çıkarıldıktan sonra hızla geçecektir.
5mm’den daha küçük böbrek taşları ameliyata gerek kalmadan düşebilirler. Bununla beraber 6 mm’den büyük böbrek ya da böbrek kanalı taşlarının kendiliğinden düşmesi zordur ve çoğu zaman böbrek fonksiyonlarını korumak için ameliyat gerektirir. Taşınızın cinselliğiniz üzerinde direkt olarak bir etkisi bulunmamaktadır. Fakat hastalığınız hayat kalitenizi ve psikolojinizi etkileyecek düzeyde sizde rahatsızlık oluşturuyorsa dolaylı olarak cinsellik ile iligili sorunlara sebep olabilir.
Bu böbrek taşları asemptomatik (yani semptomunuz yoksa) olsa bile böbrek fonksiyonlarının bozulmasına hatta uzun dönemde böbrek kanseri gelişmesine yol açabilir. Ağrı veya enfeksiyon gibi daha önce taş semptomları yaşadıysanız tekrar ağrıya ve enfeksiyona neden olabilecekleri için bu taşları tedavi ettirmeniz gerekebilir.
Küçük böbrek taşları bile oldukça ağrılı olabilir. Böbrek taşı hala böbreğin içindeyse, o zaman genellikle ağrı olmaz. Bununla birlikte, ağrı devam ederse, üreterde veya böbreğin alt kısmında ağrıya neden olan başka bir taş olabilir. Bu durumda tekrar görüntüleme yaparak böbrek taşının düşüp düşmediğini, düşmemiş ise lokalizasyonunu belirlyip ona göre tedavi belirlemek gerekecektir.
5mm’den daha küçük olan taşlar eğer böbreğin içinde ise genellikle cerrahi müdahale olmaksızın geçecektir. Birçok farklı böbrek taşı türü vardır. Her taşın farklı bir nedeni ve farklı önleme yolu vardır. Diyet önerisinde bulunulabilinmesi için öncelikle taşınızın içeriğine dair bir değerlendirmemizin bulunması gerekir. Bununla birlikte, tüm böbrek taşı türleriyle savaşmanın ve önlemenin en iyi yolu bol miktarda su içmektir.
Böbrek taşları, tıkanmaya ve enfeksiyona neden olarak böbreğe zarar verebilir. Tıkanıklık erken aşamada giderilirse, böbrek hasarı genellikle geri döner. 2 santimetreden büyük böbrek taşlarının kırılması için ise perkütan nefrolitotomi ameliyatı en uygun yöntemdir.
Çoğu durumda 5 milimetreden (mm) daha küçük bir taş ameliyatsız geçecektir. Makul bir sürede geçmezse ve ağrı devam ederse, taşın cerrahi olarak çıkarılması gerekebilir. Bu tedavi yöntemine üreterorenoskopi ile böbrek kanalına girilmesi ve taşın lazer ile kırılmasıdır.
İdrarda kanamaya yol açabilecek birçok neden vardır. Bunlardan bazıları tümöral bazıları da taş, enfeksiyon gibi tümör dışı nedenlere bağlıdır. İdrarda kanama nedeniyle başvuran hastalarımızda sebebi ortaya koymak adına gerekli görüntülemeler yapılmalı ve sebebi ortadan kaldırarak kişileri sağlığına kavuşturacak şekilde tedavilerini başlatmak gerekir. Böbrek kanserlerinin neredeyse yarısı hiçbir semptom vermeden saptanırken, idrarda kanama, yan ağrısı, ele gelen kitle böbrek kanserlerinin bulgusu olabilir.
Böbrek kanserleri nedeniyle ameliyat olmuş kişilerde, ameliyat sonrası şikayetleri olmasa dahi planlanan takip sürelerinde hekime başvurulması gerekmektedir. Yapılan böbrek kanseri ameliyat sonrası kitlenin tekrarlaması veya diğer organlara yayılması ihtimalini dışlamak için hastaları böbrek kanseri risk sınıflamasına göre 3 aydan 6 aya kadar olan periyotlarda görüntüleme yöntemleri ile kontroller yapıyoruz.
Böbrek kanserlerinde de diğer tümörlerde olduğu gibi ailesel geçiş görülebilmektedir. Bu nedenle ailesinde ve akrabalarında böbrek kanseri geçmişi olan kişilerin bu nedenle hekime başvurması böbrek kanseri açısından görüntüleme yapılması gerekmektedir.
Böbrek tümörlerinde radikal nefrektomi adı verilen böbreğin alındığı ameliyatın yanı sıra parsiyel nefrektomi adı verilen böbreğin sağlam dokusunun korunduğu ameliyatlar da yapılmaktadır. Ameliyat tekniği seçimi için belirlenmiş tümör boyutu, tümörün yeri gibi birçok kriter göz önünde bulundurularak karar verilmektedir. 7 cm’den küçük tümörlerde parsiyel nefrektomi sıklıkla tercih edilmektedir. Ancak belirlenmiş kriterlerin hepsini bir arada değerlendirmek ve bu şekilde karar vermek gerekmektedir.
Böbrek tümörleri nedeniyle yapılan ameliyatlarımız böbreğin etraf böbrek dokusu ile birlikte alınması ve böbreğin kanserli dokusunun alınarak sağlam böbrek dokusunun alınmadığı olmak üzere ikiye ayrılır. Yapılan bu ameliyatlarımız açık cerrahi, ve laparoskopik cerrahi olmak üzere farklı ameliyat yöntemleri ile yapılabilmektedir. Ameliyat tekniği seçimi için bu konuda tecrübeli hekimler tarafından değerlendirme yapılması önemlidir.
Bilinmesi gereken önemli bir nokta böbrekte görülen her kitlede kanser düşünülmemesi gerektiğidir. Böbrek kistleri beş gruba ayrılır ve bazı kistler takip edilirken bazı kistler için ameliyat önerilmektedir. Bu konuda hekiminiz tarafından belirlenen takip protokolüne uyulması sizin için doğru tercih olacaktır.
Böbreğinde kitle saptanan ve ameliyat olan her hastamız için diyaliz zorunluluğu yoktur. Ameliyatını yaptığımız hastalarımızda diğer böbrek sağlıklı ise taburculuk sonrası kısa süre içerisinde iyileşme görülür ve yaşamlarına sağlıklı bir şekilde devam edebilirler. Ancak her hastamızı olası riskler hakkında bilgilendiriyoruz ve sağlıklı böbreği korumak adına her hastamıza özel olarak takip protokolü oluşturuyoruz ve günlük yaşantısında dikkat etmesi gereken hususları anlatarak bilinçlendiriyoruz. Fakat böbrek yetmezliği olan ve ek hastalıkları olan hastalarımızda ameliyat sonrası diyaliz programına alınma ihtimali vardır. Bu konuda hastalarımız hakkında ilgili branş hekimleri ile birlikte karar verilerek en doğru şekilde tedavileri düzenlenmektedir.
Günümüzde böbrek kanserleri nedeniyle uygulanan tedaviler içerisinde ameliyat dışı yöntemler de bulunmaktadır. Böbrekte saptanan malign (kötü huylu) kitlelerde eğer mümkünse sağlıklı böbrek dokusunu korumak amacıyla sadece kitlenin olduğu bölge alınarak veya eğer mümkün olmuyorsa böbreğin tamamı alınarak ameliyat edilmesi ön planda düşünülmektedir. Ancak ek hastalık, ileri yaş, metastatik kitle (böbrek dışı organlara yayılım) gibi durumlar göz önünde bulundurulduğunda hastalarımıza böbrek kanserleri için kemoterapi, radyoterapi, radyofrekans ablasyon, radyoterapi gibi kanser tedavilerinde kullanılan tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Bununla beraber böbrek kanserleri için en etkili tedavi cerrahidir.
Böbrek kanseri için yapılması gereken ameliyat tekniğine karar verildikten sonra genellikle ameliyat gerçekleştirilir. Ameliyat sonrası ortalama 2-3 gün hastalarımızın yakın edilebilmesi için hastanede kalması gerekmektedir. Bu süre sadece yapılan ameliyata bağlı olmamakla birlikte hastalarımızın yaşına, ek hastalıklarına ve diğer nedenlere göre değişiklik göstermektedir. Bu durumda ameliyat sonrası erken dönemde risklerin ortadan kalktığına emin olduğumuz günlerde hastalarımızın taburculuğuna karar verilmesi daha doğru olacaktır. Böbrek kanseri tedavisinde laparoskopik cerrahinin daha kısa sürede iyileşme sağladığını biliyoruz. Taburculuk sonrasında ise yara yeri iyileşmesinin takip edilmesi ve hastalarımızı bu süreçte tedirgin edebilecek hususlarda gerekli müdahalelerin yapılabilmesi amacıyla ilk bir hafta içerisinde kontrole çağırıyoruz. İlerleyen dönemlerde takip aralıklarını kademeli olarak arttırıyoruz. Daha sonra ise 6 aylık, 1 yıllık takipler şeklinde daha önceden kendileri için belirlediğimiz günlerde hastalarımızın kontrollere gelmesi gerekmektedir.
Çoğu durumda 5 milimetreden (mm) daha küçük bir taş ameliyatsız geçecektir. Makul bir sürede geçmezse ve ağrı devam ederse, taşın cerrahi olarak çıkarılması gerekebilir. Bu tedavi yöntemine üreterorenoskopi ile böbrek kanalına girilmesi ve taşın lazer ile kırılmasıdır.
Öncelikle söylenmesi gereken size önerilen takip dönemlerinde mutlaka kontrollere gitmeniz gerektiğidir. Böbrek kanserleri ilk tanı anında olduğu gibi daha sonrada herhangi bir şikayete yol açmadan rastlantısal olarak teşhis edilebilmektedir. Ameliyat sonrası dönemde de böbrek kanserlerinin tekrarlama ihtimali nedeniyle şikayetleri olmasa dahi hastalarımıza kontrollere gelmeleri gerekmektedir.
Böbrek kanserine karşı korunmak ve daha sağlıklı bir yaşam sürmek amacıyla dikkat edilmesi gereken durumlar mevuttur. Ailesinde böbrek kanseri tespit edilmiş bireyler bulunan kişilerin dikkat edilmesi gereken bu hususlara karşı daha titiz davranması gerekmektedir. Çünkü birçok kanserde olduğu gibi böbrek kanserinde de ailesel geçişler görülebilmektedir. Bu nedenle hekime başvurulması ve belirlenen dönemlerde kontrollere gidilmesi doğru olacaktır. Bunun dışında hepimizin böbrek kanserinden korunması için dikkat etmesi gereken diğer hususları sıralamak gerekirse;
• Sigara tüketimini bırakılması
• Sağlıklı bir diyet
• Aşırı kilo almaktan kaçınılması ve düzenli spor yapılması
• Stres faktörlerinin azaltılması
• Zararlı olan kimyasallardan uzak durulması
• Özellikle yüksek tansiyon nedeniyle tedavi alan kişilerde tansiyon takibi yapılması
İdrarda kan rastlanması (hematüri), idrara sıkışma hissi, sık sık tuvalate gitme hissi, prostat hastalıklarının belirtisi olabileceği gibi, mesane kanserinin de belirtileri olabilir. Bunun yanında idrar yolu enfeksıyonları, taş düşürme, ilaç kullanımı gibi durumlarda da idrarda kan görülebilir. Ama aksi ispat edilince ye kadar idrarda kanama görüldüğünde mesane yani idrar torbası kanserini araştırmak gerekir.
İlk olarak tam idrar tahlili (TİT), Üriner sistem görüntülemesi yapılarak tanı hastalığınıza konulabilir. İdrar da pıhtılı kan gelmesi durumunda ilk olarak akla mesane kanseri gelmelidir. Bu durum ise ilk olarak ultranografi ile değerlendirilir
Öncelikle geçmiş olsun. Genel olarak risk faktörlerini şöyle sıralayabiliriz;
Sigara: Sigara tüketmek, idrarda kimyasal birikmesine neden olur. Bu da kanser riskini artırabilir. Bu zararlı kimyasallar mesanenin iç kısmına zarar verebilir. Mesane kanserlerinin yarısından fazla sorumlu faktör sigaradır.
Kimyasala Maruz Kalmak: Böbrekler, kandaki zararlı kimyasalları filtreleyerek mesaneye taşır. Bu kimyasalların mesanede birikmesinin mesanede kanser riskini artırdığı düşünülmektedir. Arsenik ve boya, kauçuk, deri ve tekstil imalatında kullanılan kimyasallar bu riski taşır.
Önceden Kanser Tedavi Geçirmek: Anti-kanser ilacı (siklofosfamid) almış olmak. Daha önceden bir kanser tedavisi almış olmak kanser riski doğurabilir.
Kronik Mesane İltihabı: Üriner kateterin uzun süreli kullanımı mesanede tümör oluşma riski doğurur. Tekrarlanan üriner enfeksiyonlar veya iltihaplar (sistit), mesanede kanser riskini artırabilir.
Ailevi Kanser Geçmişi: Daha önce mesanesinde kanser oluşmuş olan kişilerde tekrar kanser oluşma riski yüksektir. Birinci derece yakınlarında kanser hikayesi olanlarda da risk
bulunmaktadır.
Bu ameliyat Genel Anestezi ya da Bölgesel Anestezi (belden aşağısı uyuşturulur) ile yapılabilir. Biz bu ameliyat için gerekli tıbbi hazırlıkları tamamlamak üzere hastalarımızı sabah aç karına hastaneye çağırıyor ve hazırlıklardan sonra aynı gün ameliyatı gerçekleştiriyoruz. Ameliyat idrar deliğinden girilerek mesaneye ulaşıp kanserli bölümü mesanenin bütün tabakalarından da örnekler alacak şekilde özel bir elektrikli cihazla keserek çıkarıyoruz.
Ameliyat sonrası hasta yatağına geliyor ve ertesi gün ayağa kaldırıyoruz, genellikle 2. veya 3. gün idrar sondasını çıkarıp taburcu ediyor ve patoloji raporunun sonucunu bekliyoruz.
Bu ameliyat çıkarılan tümörün özelliklerini yani yüksek dereceli=high grade; ya da düşük dereceli=low grade olup olmadığını ve idrar kesesi derinlerine ne kadar nüfuz ettiğini ortaya koyar. Yani bu kanserin özelliklerini detaylarıyla anlamış oluruz. Bunun dışında kanserli doku tamamen çıkarıldığında bazı kanserler için bu yeterli bir tedavi olabilir. Bu ameliyatın bize bunları verebilmesi için cerrahın tecrübesi çok önemlidir. Bu ameliyatı uygularken hem tümörü tamamen çıkarabilmek hem de bu arada mesaneyi delmeden derin katlarından örnekler alabilmek gerekir; 3 cm den büyük mesane kanserlerinde bu ciddi tecrübe gerektirir
Mesanenin alınması ve yeni mesane yapılması ürolojinin en büyük ameliyatlarından birtanesidir. Gerekli hazırlık döneminden sonra uygulanır. Bu ameliyatta mesane, prostat, alt idrar yollarının bir kısmı, meni keseleri ve civardaki büyük damarlarının etrafındaki lenf dokuları çıkarılır. Eksiksiz yapıldığı takdirde 4-5 saat sürer, ameliyat sonrası hastamız gerekirse en az 24 saat yoğun bakımda kalır, ertesi gün odasına alınır. 2-3 gün ağızdan beslenmeyeceği için özel proteinli serumlarla beslenme takviyesi yapılır. Genellikle 7 gün sonra hastaneden çıkarılır.
Bahsettiğiniz durum infetilite olarak bilinmekte olup infetilitede kadın faktörü yanında erkek faktörü de rol oynamaktadır. Sizin de üroloji uzmanına muayene olup fizik muayenizi yaptırmanız ve sperm analizi (spermiogram) ile değerlendirilmeniz gerekir.
Varikosel ameliyatı sonrasında 6-8. ayda sperm değerlerindeki düzelmeyi görmek amaçlı kontrol sperm testi yaptırmak gerekir. Gebelik için ameliyat sonrası 1 yıla kadar beklenmesi uygundur. Bu dönemde sigarayı bırakmanız ve anti-oksidan tedavi kullanmanız gebelik şansınızı artıracaktır.
Varikosel operasyonu sonrası hastalar bir günlük servis takibi ardından taburcu edilir. Varikosel ameliyatlarının farklı teknikleri olmakla beraber en başarılı ve güvenli varikoselektomi yöntemi, mikroskopik varikoselektomidir. Ameliyat sonrası rutin yaşama dönüş hızlıdır. Hastalar ortalama 2-3 gün içerisinde rutin işlerine devam edebilmektedir. Tabi bu dönem de ağır fiziksel aktivitelerden kaçınmak önemlidir.
Genellikle varikosel operasyonunu takiben 6 ay – 12 ay içersinde spermiyogram sonuçlarındaki düzelmeye rağmen gebe kalmayan olguların rahim içi aşılama (IUI) veya tüp bebek –mikroenjeksiyon- uygulamalarına geçmeleri gereklidir. Aşırı olmayan hafif düzeydeki sperm bozukluklarında sperm yıkama işlemi ve aşılama ile gebelik elde etmek mümkündür. Gerekli görülürse Ürolog (Bevliye Uzmanı) görüşü alınır. Ağır düzeydeki sperm bozukluklarında ise aşılama ile fayda sağlanamaz ve tüp bebek-mikroenjeksiyon tedavisi uygulanması gerekir.
-Hayır, her ameliyat ülkemizde başarı ile yapılabilmektedir. Hatta vaka çokluğu nedeni ile başarı oranları en ileri merkezlerin üzerinde gerçekleşebilmektedir. Hastalar bu konuda gerçekten uzman olan kişilere ulaşıp tedavisini aksatmamalıdırlar.
Gebelik elde etmede erkek yaşı önemli değil. Ancak kadının yaşı ilerledikçe gebe kalma potansiyeli azalıyor. Özellikle 35 yaşın üstünde gebe kalma oranları düşer ve 40 yaşından sonra belirgin azalır. Bu nedenle 35 yaş üzeri hanımlarda bekleme süresinin 6 ay ile sınırlandırılması uygun. Sizin Üroloji uzmanına ve eşinizin de kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurması uygun bir karar olacaktır.
Eroin, morfin gibi maddelerin kullanımı ve vücut geliştirme çalışan insanların doping için aldıkları maddeler, çocuk olmasını engelleyebilir ve zorlaştırıcı etkilerde bulunabilir. Bu tip ilaçlar kasları kuvvetlendirmek adına vücudun normal hormonal düzenini bozar, dışarıdan bol miktarda vücuda alınması sonucu bunların vücutta üreten hücreler ve sistemler zayıflayarak devre dışı kalabilir. İnfertilite açısından detaylı muayene için üroloji uzmanına başvurmanız uygun olur.
Bu hastalıklar her zaman olmasa da çoğu kez belirti verir; mesela idrar yaparken yanma, tıpkı nezledeki gibi idrar yolundan akıntı olması gibi. Bu hastalıkların ilerlemesine yetersiz tedavi de sebep olmaktadır. Eczaneden veya kulaktan dolma tavsiye ile bilinçsizce alınan ilaçlar hastalığı tam olarak tedavi etmeyebileceğinden hastalık idrar yolundan prostat ve testislere ilerleyerek infertilite yol açabilmektedir.
Erkeklerde tanı koymak kolay. Basit bir semen analizi ile değerli bilgiler elde edilebilir. Ancak tanı koymak için en az iki test gereklidir. Bunun için erkeklerden semen (meni) örneği alınmalı burada dikkat edilmesi gereken, örnek vermek için erkeklerin 3 günden az olmayan 5 günde de bir perhiz ile başvurmuş olmasıdır.
Son yıllarda genetik alanında ilerlemeler erkek kısırlığının nedenleri hakkında çok önemli bilgiler elde etmemizi sağlamıştır. Seks kromozomlarından Y kromozomu üzerindeki genlerdeki silinmeler vücut yapısı ve fonksiyonları normal olmasına rağmen testiste sperm yapımının azalması veya hiç sperm yapılmaması gibi duruma yol açmaktadır. Aynı şekilde yine seks kromozomlarındaki sayı anomalileri örneğin en sık görülen 47 XXY Klinefelter sendromu gibi genetik hastalıkta da testis gelişimi yetersiz kalmış ve sperm yapımı azalmış olabilir. Ayrıca testislerden sperm taşıyan kanalların doğuştan olmaması halinde testiste normal sperm üretimi olmasına rağmen çıkış imkanı olmadığı için menide sperm görülmez. Kısırlık sorunu olan erkeklerin bir kısmı, eksikliği saptanan hormonların yerine konması veya bazı ilaç tedavileri ile sperm üretimi arttırılarak tedavi edilebilir. Genetik değerlendirme gerekliliği ilk olarak yapılacak sperm analizine (spermiogram) göre belli olacaktır.
İnfertilite araştırmasında erkekten başlamak daha doğru ve daha faydalı bir yaklaşımdır. Çünkü erkekte yapılacak olan bir spermiogram testi ile olayın hangi tarafa kayacağı kolayca anlaşılır. Bu da işlemlerin hem daha ekomonik hem de daha hızlı sonuçlanmasını sağlar.
Sigara sperm yapısı üzerinde olumsuz etki yaratır. Yapılan geniş sayıda araştırmalarda sigara kullanan erkeklerde bu tip sorunların daha fazla olduğu gözlemlenmektedir. Sosyal anlamda alkol kullanımının spermler üzerinde bir etkisi yoktur. Alkol de uzun süreli ve sık kullanımında sorun yaratır. Ancak sigara alkolden daha zararlıdır.
Böbrek taşı hastalığı tekrarlama riski yüksek olan bir hastalıktır ve ülkemizde her iki taş hastasından birinin taşı 5 yıl içinde tekrar eder. Bu sebepten dolayı, taş oluşumuna sebep olabilecek nedeni saptamak, altta yatan metabolik problemi ortaya koymak, doğru tedavi stratejisini belirlemek için taş analizini yaptırmak gerekmektedir. Böbrek taşı oluşumunu önleyici tedavi (metaflaksi) planlaması açısından taş analizi yapılması önemlidir.
Çocuk hastalar için metabolik araştırma ve nedene yönelik uygun tedavi verilmesi çok önemlidir. Çünkü yaşamın erken yıllarında taş oluşumu çoğunlukla altta yatan genetik/metabolik bir duruma dayanmaktadır. Ayrıca çocuk hastalar hayatlarının ileriki dönemlerinden tekrar böbrek taşı oluşması açısından yüksek risk taşırlar. Çocuğunuza uygun tedavi seçeneği uygulandıktan sonra, böbrek taşı oluşumuna sebep olan neden bulunmalı ve gerekirse böbrek taşının tekrar oluşmaması için önleyici tedaviler verilmelidir.
Böbrek taşı hastalığında ilk başvuruda tüm hastalara temel metabolik değerlendirme, nüks riski fazla olan böbrek taşı hastalarına ise detaylı metabolik inceleme şarttır. Böbrektaşının kimyasal analizi, ilk defa taş saptanan, medikal tedavi almasına rağmen böbrek taşı tekrar oluşan ve ilk böbrek taşı oluşmasından sonra uzun süre geçtikten sonra tekrar böbrek taşı saptanan hastalara mutlaka yapılmalıdır. Doğru tedavi ve önleyici stratejilerle uzman kişiler tarafından yapılan takip, hastaların böbrek taşlarının tekrarını azaltacaktır
Taş hastalığında; Total ve serbest kalsiyum, fosfor, sodyum, potasyum, klor, bikarbonat, kreatinin, üre ve ürik asit testleri hastaların kan örneği ile çalışılabilecek metabolik inceleme tahlilleridir. Bu değerlerin yüksek ya da düşük olması böbrek taşı oluşumunu kolaylaştırabilir.
Böbrek taşı hastalığında;
Yeterli ve güne dağılmış sıvı alımı ( 2.5 – 3 L)
Dengeli bir diyet düzenlenmesi
Vücut kitle indeksinin azaltılarak fit bir bedenin sağlanması
Yeterli fiziksel aktivite
Aşırı sıvı kaybının engellenmesi böbrek taşının tekrar oluşmaması için alınabilecek önlemlerdir.
Taş hastalığında taş oluşumu açısından sık suçlanan etkenlerden biri suyun sertlik derecesidir ancak yapılmış olan çok merkezli bir çalışma, içtiğimiz suyun sertlik derecesinin taş oluşumuna bir etkisi olmadığını ortaya koymuştur. Günümüzde tüm taş hastalarına günde 3 litre civarında nötral pH’ lı sular içmesi önerilmektedir.
Taş hastalığında karbonatlı sular idrarda atılan sitrat oranını arttırarak taş oluşumunu azaltırlar. Maden sularında içerisinde fosforik asit bulunanlar taş oluşumunu arttırırken, içerisinde sitrat bulunanlar taş oluşumunu azaltmaktadır. Yani maden suyunun hem olumsuz hem de böbrek taşı oluşumuna olumlu etkisi mevcut.
Taş hastalığında tuz böbrek taşların tekrarlama riskini arttırır. Net etkisi idrardaki kalsiyum tuzlarının kristalleşmesine(taşlaşmasına) zemin hazırlamaktır. Tuz alımı ile idrardaki sitrat miktarı azalmakta, kalsiyum miktarı artmaktadır. Günlük tuz alımı mutlaka 3-5 gr ile sınırlandırılmalıdır
Taş hastalığında protein alımı ile idrardaki sitrat miktarı azalmakta, kalsiyum miktarı artmaktadır. Ayrıca oksalat ve ürik asit idrarla atılımı da artmaktadır. Bu saydığımız metabolitlerin idrardaki oranının belirtilen yönde değişimi, böbrek taşı oluşumunu arttırmaktadır. Günlük tüketimi 0,8-1 g/kg ile sınırlandırılmalıdır. Biz böbrek taşı tedavisi olan tüm hastalarımıza özelikle kırmızı etten fakir diyet öneriyoruz.
İdrar kokusunda ve renginde idrar yolu enfeksiyonları değişiklik yapabileceği gibi, böbrek taşı oluşumuna yol açan bazı önemli metabolik hastalıklarda idrarda farklı bir koku, renk ile karşılaşmanız gelmektedir. Bu gibi durumunda mutlaka alanında uzman bir üroloji doktoruna müracaat etmeniz gerekmektedir.
Böbrek taşı hastalığında bazı taş tiplerinin sertlik (HU) derecesi yüksek iken, bazılarının düşüktür. Sertlik derecesi ESWL(Vücut dışı ses dalgaları yoluyla taş kırma) ve endoskopik taş ameliyatı başarısını etkileyebilmektedir. İstisnalar mevcut olsa da genel anlamda sert taşlar tedaviye daha dirençlidir. ESWL dirençli taşlarda uzman ellerde yapılacak endoskopik/kapalı yöntemle operasyonlarda taş örneği alınabilmektedir. Elde edilen böbrek taşı örneği analize yollanarak böbrek taş tipi öğrenilmeli, uygun ilaç tedavisi ve hayat tarzı değişiklikleri ile böbrek taşının tekrar oluşması engellenmelidir.
Normalde asemptomatik bakteriüri olarak adlandırılan bu durum genelde tedavi gerektirmemektedir. Ancak hamilelerde, ürolojik operasyon geçireceklerde ve ilerlemiş şeker hastalığı bulunanlarda hiçbir şikayeti olmasa dahi, her türlü idrar yolu enfeksiyonu tedavi edilmelidir.
İdrar yolu enfeksiyonu olan hastalar genelde idrar yaparken yanma ile başvururken, daha farklı belirtilerle de kendini gösterebilirler. Bu belirtiler;
● Sık idrara çıkma,
● Ağrının kasıklara ve makata yayılması,
● Ateş,
● Terleme,
● Yorgunluk,
● Kusma ve bulantı,
● Kötü kokulu, bulanık idrar
● Cinsel ilişki esnasında ağrı hissi şeklinde olabilir
Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonlarının tedavisi öncesinde ek tetkikler yapmak gerekebilir. Bu testler idrar kültürü, üriner sistem ultrasonu, sistoskopi (özel bir aletle üretra ve mesanenin gözlenmesi) gibi tetkikleri kapsar. Bu tetkikler özellikle enfeksiyona zemin hazırlayan faktörleri araştırmak için yapılır. Bu değerlendirmeler sonrasında gereken tedavi hekiminiz tarafından hazırlanacaktır.
Tuvaletten sonra genital bölgenizi önden arkaya doğru silinin. Böylece vajinal ve rektal bölgenizdeki bakterilerin idrar yollarına girmesini engellemiş olursunuz.
● İdrarınızı tutmayın. Mümkün olabildiği kadar sık idrarınızı yapın. Böylece mesanedeki bakterileri dışarı atarsınız.
● Cinsel ilişkiden sonraki on dakika içerisinde idrarınızı yapmaya çalışın.
● Cinsel ilişki esnasında yeterli kayganlığın sağlanması idrar yolunun zedelenmesini azaltacaktır.
● Gün boyunca bol su içilmesi idrar çıkışını ve dolayısıyla da bakterilerin atılımını arttıracaktır.
● Kahve, çay, alkol gibi içecekleri mümkün olduğu kadar az tüketin. İdrar torbası üzerinde irrite edici etkileri olabilir.
● Genital bölgenizin uzun süre nemli kalmasına izin vermeyin. Naylonlu, sıkı iç çamaşırları giymeyin. Nem, bakterilerin üremesini kolaylaştırıcı bir ortam yaratır.
● Her gün mutlaka iç çamaşırınızı değiştirin ve pamuklu iç çamaşırları kullanın.
Aşırı aktif mesane olarak adlandırılan ve altta yatan bir bozukluk olmaksızın kişide acil idrar yapma isteği (ani sıkışma), gece ve gündüz sık idrara çıkma ve bazı hastalarda ani sıkışma hissiyle birlikte görülen idrar kaçırma sorunu ile seyreden bir rahatsızlıktır. Rahatsızlığınız aşırı aktif mesane sendromu olabilir, ama bu tanıyı koymadan önce bir idrar tahlili ve ultrasonografi ile idrar yolu enfeksiyonu, mesane tümörü, prostat hastalıkları gibi durumları ekarte etmek gerekmektedir.
Bu durum orta ve ileri yaş kadınlarda sık karşılaşılan bir durum olup tamamen tedavi edilebilir bir hastalıktır. Hastaneye başvurunuzda öncelikle doktorunuz hastalık öykünüzü alıp fizik muayenenizi yapacaktır. Ardından mesane günlüğü doldurtup, gerek görürse benzer bulgularla seyreden bazı hastalıkları dışlamak için ek tetkikler (idrar analizi, ultrasonografi, üroflowmetri, ürodinami, sistoskopi) isteyecektir.
Yaşam Tarzı Değişiklikleri
● Sıvı alımının düzenlenmesi: yeterli miktarda ve düzenli sıvı alımı
● Uzun seyahatler öncesi ve gece yatmadan önce sıvı alımının kısıtlanması
● Çay, kahve ve alkol gibi idrar söktürücü etkisi olan içeceklerin kısıtlanması
● Mesane için iritan olan yapay tatlandırıcıların (aspartam vs.), gazlı içeceklerin ve bazı yiyeceklerin (aşırı baharatlı gıdalar, turunçgiller, domates vb) diyetten çıkarılması
● Kilo kontrolü özellikle idrar kaçırma üzerine etkilidir
● Pelvik taban kaslarını güçlendirici egzersizler (Kegel Egzersizleri)
Öksürme, gülme gibi durumlar sonrasında kişinin istemsiz olarak idrarının kaçmasına Stres tipi idrar kaçırma denir. Bu durum özellikle normal yolla doğum öyküsü olan, zor doğum öyküsü olan, kadın hastalıklarından operasyon geçiren hastalarda sık görülür. Üroloji polikliniğine başvurmanızın ardından ayrıntılı bir öykü alındıktan sonra, fizik muayeneniz yapılacaktır.
Stres tipi idrar kaçırma dediğimiz bu durum sadece doğum öyküsü olan hastalarda değil, obezite, ileri yaş, kabızlık, idrar yolu ve vaginal enfeksiyonlar, diyabet, menapoz, diğer hastalıklar için kullanılan ilaçlar (kas gevşetici, hipertansiyon ilaçları, idrar söktürücüler, antidepresanlar, alerji ilaçları) ve nörolojik hastalıklarda da görülebilir. Hekiminiz tüm bu durumlar açısından ayrıntılı değerlendirmenizi poliklinik şartlarında yapacaktır.
Geçirilmiş cerrahilere, multipl skleroz, alzheimer, parkinson gibi nörolojik hastalıklara, bel fıtığı, inme… gibi durumlara bağlı olarak idrar torbasının fonksiyonları geçici veya kalıcı olarak bozulabilir. Bu durumda ürodinami denilen tetkikin yapılması ve idrar torbasının yeterince çalışıp çalışmadığı değerlendirilmelidir. Eğer idrar torbası yeterince çalışmıyorsa bu durumda idrar torbasını aralıklı olarak boşaltmak veya kalıcı sonda ile takip etmek gerekir. Daha ayrıntılı bilgiler için mutlaka üroloji hekiminize başvurmanız gerekmektedir.
Fizik muayene ile değerlendirildiğinizde idrar kaçırma şikayetiniz ile birlikte, bu bölgedeki organlarda (idrar torbası, vagina, rektum) idrar yolunun akışını bozacak herhangi bir sarkma olup olmadığına bakılır. İdrar torbasının sarkıklığı durumunda sistosel dediğimiz operasyon uygulanır ve sarkan kısım tekrar eski yerine getirilir. İşlemin ertesi günü taburculuğunuz planlanır.
Sık idrara gitme, gece idrara kalkma, sıkışma hissi, idrara başlamada zorluk, damla damla veya kesik kesik idrar yapma gibi durumlar prostatın iyi huylu büyümesi olabileceği gibi prostat kanserinin de belirtisi olabilir. Bu şikayetleriniz varsa en kısa sürede üroloji uzmanına başvurmanız önerilir. Prostat kanseri tanısı ise fizik muayenede prostat kanseri şüphesi ve kan PSA düzeylerinde yükselme nedeniyle yapılan prostat biyopsisi sonucu konur.
Prostat kanseri, erkeklerde en sık görülen kanser türüdür. Kansere bağlı ölümlerde ise ikinci sırada yer alır. Her 5-6 erkekten birinin hayatı boyunca prostat kanseri ile karşılaşma riski bulunmaktadır. Prostat kanseri için 50 yaşından itibaren her erkek için tarama yapılmalıdır. Eğer ailesinde prostat kanseri hikayesi varsa taramalar 40 yaşından itibaren yapılmalıdır. Tarama için kan tahlili yapılmalı (özellikle PSA değerine bakılmalı) ve parmakla makattan muayene yapılması gereklidir. Böylelikle olası bir kanser durumunda erken teşhis koyularak erken müdahale yapılır. Prostat kanserinde erken tanı ve tedavi hayat kurtarır.
Prostat kanserinde en önemli risk faktörleri ırk, yaş ve aile öyküsüdür. Prostat kanserinin yaş ile görülme sıklığı artar. 70 yaş üzeri erkeklerin %50’sinde, 90 yaş üzerindekilerin de hemen hemen hepsinde mikroskobik düzeyde prostat kanseri tespit edilmektedir. Hastalığa 50 yaşından genç bireylerde sık rastlanmıyor. Bu nedenle, erken teşhis için 50 yaşın üstündeki erkeklere prostat kanseri taraması öneriliyor. Yapılan çalışmalar hastaların yaklaşık % 15’lik bir bölümünde diğer aile üyelerinin de prostat kanseri öyküsü olduğunu ortaya koymuştur. Prostat kanserinin oluşmasından sorumlu kimi gen grupları tanımlanmıştır. Bunların yanı sıra, sigara kullanımı da prostat kanseri için tanımlanan risk faktörleri arasında kabul eden çalışmalar vardır, ama bu prostat kanseri sigara ilişkisi güçlü değildir.
Prostata iyi gelen yiyeceklerin tüketilmesi prostat kanseri riskini azaltıcı etki gösterebilir. Özellikle E vitamini, çinko ve selenyum içeren gıdalar prostat kanserinden koruyucu etkiye sahiptir. Beslenme dışında düzenli fiziksel aktivite ve sağlıklı düzeyde vücut ağırlığına sahip olma gibi faktörler de prostat kanserinden korunmada fayda sağlayabilir. Likopen (Domates, karpuz, kuşburnuda bulur) antioksidan özellikli bir maddedir ve hücre hasarlanmasını engelleyici etki göstererek bölünmeyi yavaşlatabilir. Brokoli içeriğinde bulunan kompleks maddeler yardımı ile prostat kanseri gelişimi riskini azaltıcı etki gösterebilen bir besindir. Yeşil çay, normal vücut fonksiyonlarını olumlu yönde etkileyen birçok özelliği nedeniyle
binlerce yıldır insanlar tarafından tüketilen bir üründür. Yeşil çayın içeriğinde bulunan çeşitli kimyasallar prostat kanseri gelişiminde büyüme, hücre ölümü ve hormon etkileşimi gibi birçok konuda etki göstererek koruyucu özellik sağlayabilirler. Fasulye, mercimek ve diğer bakliyatlar fitoöstrojen adı verilen kimyasal içeriğe sahip bitkisel besinlerdir. Düzenli tüketilmeleri ile prostat kanserine karşı koruyucu etki gösterebildiği düşünülen baklagiller, hormonların düzenlenmesi ve antioksidan etkileri nedeniyle önem arz ederler.
Erkekler yaşlandıkça prostat bezi de büyüme gösterir. Bu büyümeye, benign prostatik hiperplazi (prostatın iyi huylu büyümesi) denir ve genellikle prostatın idrar kanalını (üretra) çevreleyen geçiş bölgesinde görülür. Prostat büyümesi, mesaneyi veya üretrayı bloke ederek idrar akışını önleyebilir. Erkekler sık, ağrılı, kanlı idrar veya sperm sorunu yaşayabilir, belde tutulma ve ağrı yaşayabilir. Bu belirtiler, prostatın iyi huylu büyümesi sonucu olabilir veya bir kanser belirtisi olarak ortaya çıkabilir. Prostat muayenesi olarak bu sorunların kanserden dolayı mı yoksa iyi huylu prostat büyümesinden dolayı mı kaynaklandığını öğrenebilirsiniz. Prostat kanseri açısından riskli grupta olup olmadığınız, fizik muayene, PSA değerleri ve prostat MR ı ile belli olacaktır.
Kan örneğiyle bakılan PSA (prostat spesifik antijen) testi ile prostat kanseri erken teşhis edilebilir.Prostat kanserinin erken teşhisi, tedavi olanaklarının artması açısından önemlidir. PSA, kanser dışında BPH (prostat büyümesi), prostatit (prostat iltihabı),cinsel ilişki, biyopsi, prostat muayenesi, idrar yolu enfeksiyonu, idrar yolu girişimleri (sonda takmak) ve ameliyatları sonrasında yüksek çıkabilir. Bu sebeple PSA’nın yüksekliği kanser olduğu anlamına gelmediği gibi düşüklüğü de kanseri ekarte etmek için yetersiz kalabilir. Bu sebeple prostat kanserinin taraması ve teşhisinde PSA testi, prostat muayenesi ile desteklenebilir. Bu tetkikler sonucu prostat kanserinden şüphelenilen hastalara prostat kanserinin teşhisi için bazı ilave tetkikler yapılabilir. PSA yüksekliği saptanan hastalara tanıyı desteklemek için Multiparametrik prostat MR’ı çekilir. Kanserli olan hücre ve dokular hücre yoğunluğundaki artış ve kanlanma gibi özellikleriyle sağlıklı olan dokulardan farklı bir görüntüye sahiptir. Prostat MR’ı ile bu kanserli dokular daha iyi değerlendirilir.MR sonucundaki değerlere göre standart biyopsi veya MR Füzyon (akıllı biyopsi) yapılır. Mikroskop altında incelemek ve çeşitli testler yapmak amacıyla, vücudun herhangi bir kısmından doku ya da hücre parçası alınması işlemine biyopsi denir. Prostat biyopsisinde de prostatın farklı bölgelerinden örnekler alınır. Standart prostat biyopsisinde, lokal anestezi altında rektuma yerleştirilen özel bir cihaz yardımıyla prostattan parçalar alınır. Daha sonra, patolojik incelemelerde bu dokular içinde kanserli hücre olup olmadığına bakılır.
PSA değerinizin yüksek çıkması sonrası çekilen Multiparametrik prostat MR’ da radyoloji doktoru tarafından prostatınızda bulunan şüpheli alanlar 1’den 5’e kadar derecelendirilir. Eğer 1. ve 2.derece saptanırsa standart biyopsi yapılır. Ancak 3 ve üzeri derecelerde saptanırsa akıllı biyopsi (MR füzyon biyopsi) yapılması gerekir. Standart Prostat biyopsisi makat yolu ile özel bir ultrason eşliğinde, otomatik biyopsi iğneleri ile yapılıyor. Bu işlem esnasında ultrason kılavuzluğu, biyopsinin istenilen bölgelerden alınmasını sağlıyor.
MR Füzyon Biyopsi(Akıllı Biyopsi)
Bu yöntemde hastanın daha önce çekilen multiparametrik MR görüntüleri, prostat biyopsisi yapılan ultrason cihazına aktarılarak tümörün tam yeri belirlenebilmektedir. Böylelikle klasik biyopsilerdeki gibi “rastgele” parça almak yerine “hedef gözeterek” direk şüpheli odaktan biyopsi yapılır. Tümörün ya da şüpheli odağın tam yeri bulunabildiğinden çok sayıda parça almak yerine bu yöntemle daha az örnek alınması yeterli olabilmektedir.
Prostat kanserini tedavi etmenin birçok yolu bulunmaktadır. Ana tedavi türleri yakın izlem, cerrahi(ameliyat), radyasyon(ışın tedavisi), hormon tedavisi(akıllı ilaç) ve kemoterapidir. Bazen, birden fazla tedavi türü kullanılır. Sizin için en iyi tedavi türü aşağıdakilere bağlıdır:
· Yaşınız
· Sizde olabilecek diğer sağlık sorunları
· Kanserinizin evresi ve aşaması
· Kanserin tedavisine ihtiyaçla ilgili hisleriniz (ve doktorunuzun hisleri)
· Tedavinin kanserinizi iyileştirme veya bir şekilde yardımcı olma olasılığı
· Tedavi sonucu ortaya çıkabilecek yan etkilerle ilgili hisleriniz
Açık veya kapalı (laparoskopik) ameliyat olacağınıza göre bu sorunun cevabı değişir. Her iki tip ameliyatta da ameliyat sonrasında size sonda takılır. Açık ameliyatta sonda kapalı ameliyata göre biraz daha fazla tutulur. Kapalı ameliyatlarda yaklaşık 7 gün kadar sondalı kalırsınız ancak açık ameliyatta bu süre 14-21 günü bulabilir. Açık ameliyat sonrası ortalama 5 gün kadar hastanede kalırken kapalı yolla ameliyat olmuşsanız bu süre 3 güne düşer.
Ameliyat sonrası ameliyat bölgesine güvenlik amaçlı konulan dren adı verilen bir tüp bulunur.
Bu tüp kapalı ameliyatlarda genelde 1 ve 2.günde alınırken açık ameliyatlarda 4-5 gün kadar tutulabilir. Her iki tip ameliyatta da 7-10 gün sonra dikişlerinizi aldırmanız gerekmektedir. Açık ameliyatta yara yeri büyük olduğu için ameliyat sonrası yara yeri ağrısı kapalı ameliyata göre daha çok olur. Kapalı yolla ameliyat olmuşsanız ortalama 14 gün sonra normal hayatınıza rahatlıkla dönebilirsiniz. Ancak açık ameliyatta bu süre 30 güne kadar uzayabilir. Tabi bu iyileşme sürecinde sizin iyi beslenmeniz sigara alkol gibi zararlı maddelerden kaçınmanızda iyileşme sürecinizi hızlandıracaktır.
Prostat kanseri ameliyatı sonrası en sık görülen durum erektil disfonksiyon(sertleşme sorunu) ve idrar inkontinansı (idrar kaçırma) dır. Açık veya kapalı ameliyat sonrasında sertleşme sorunu yaşanabilir. Bazı durumlarda doktorunuzun da önerisiyle cinsel fonksiyonları arttıran ilaç takviyesi kullanmak gerekir. Bu ilaç yardımıyla cinsel fonksiyonlarınız daha erken düzelebilir.
Yine bu ameliyat sonrası en sık görülen problemlerden biri de idrar kaçırmadır. Açık veya kapalı iki ameliyat yönteminde de bu problem yaşanır. Laparoskopik cerrahiler idrar kaçırma problemlerinin daha az yaşanmasına neden olur. Ameliyat sonrası dönemde KEGEL adı verilen egzersizlerin yapılması da idrar tutma fonksiyonlarınızı daha kısa sürede geri gelmesini sağlar.
Tedaviniz tamamlandığında mutlu olacaksınız. Ancak, kanserin tekrarlaması fikrini aklınızdan atmak zor olacak. Kanser bir daha hiç tekrarlamasa bile insanlar yine de bundan kaygılanmaktadır. Tedavinin sona ermesini takip eden yıllar boyunca kanser doktorunuzu görmeniz gerekecektir. Başlangıçta, bu ziyaretler her birkaç ayda bir yapılacaktır. Sonrasında, kansersiz geçen süre uzadıkça daha düşük sıklıkta ziyarete ihtiyaç duyulacaktır.
Tüm takip ziyaretlerini kesinlikle aksatmayın. Doktorunuz size belirtileri soracak, fizik muayenenizi yapacak ve kanserin tekrarlayıp tekrarlamadığını görmek için kan testleri ve belki diğer tetkikleri yapacaktır.
Sertleşme problemi hiçbir dönemde normal kabul edilmeyen ve hayat kalitesini bozan bir durumdur. Tansiyon hastalığı da bu durumu etkileyebilir. Bu durumun değerlendirilmesi için mutlaka hormonal tahlillerinizin ve kan şekerinizin değerlendirilmesi gerekmekte. Bundan sonra da yeme alışkanlıklarınızı, hayat şeklinizi ve ilaç tedavinizin düzenlenmesi gerekmektedir.
Sertleşme problemi (erektil disfonksiyonu) önlemenin en iyi yolu sağlıklı yaşam tarzı seçimleri yapmaktır. Hastaların sigara ve alkol kullanımını bırakılması önemlidir. Aynı zamanda dengeli beslenmek de oldukça önemlidir, bu nedenle bu tavsiyeler arasında dengeli beslenme önerisi de bulunur. Uykunun yeterince alınması, stresten uzak durmak, beslenmeye dikkat etmek, sigara ve alkolü bırakmak gibi yaşam tarzı değişiklikleriyle etkili sonuçlar almak mümkündür. Bunlara dikkat edilmesine rağmen problemin çözülemediği durumlarda ilaç tedavisi, şok dalga tedavisi, penis içine yapılan enjeksiyonlar gibi tedavi seçenekleri mevcuttur.
Radikal Prostatektomi Ameliyatı sırasında prostat kanserli dokuyu tamamen çıkarmak gerektiğinden ereksiyonu sağlayan sinirler korunmayabiliyor. Bu soruna çözüm olarak penil protez takarak cinsel fonksiyonlarının tekrar eski haline gelmesini sağlayabiliyoruz. Deneyimli uzman ürologlar tarafından yapılan penis protezi (mutluluk çubuğu) ile hastanın cinsel fonksiyonlarını 20’li yaşlar seviyesine getirebiliyoruz.
Penil protez (mutluluk çubuğu) yerleştirilmesi için ameliyat süresi yaklaşık iki saattir. Bir gece hastanede kaldıktan sonra ertesi sabah taburcu olunur. Bir hafta sonra kontrole çağrılır. Sonra 6 hafta sonra tekrar kontrol yapılır ve her şey yolunda ise kullanıma izin verilir.